Her Şeyi Anarız Yerli Malları Haftasını Unuturuz

Herşeyin gününü kutlar olduk. Şöyle takvime baktım. Kutlamalar, günler, haftalar, şenlikler ve festivaller. Bunların içine kurtuluş günleri dahil değil. Ocak ayında 15, Şubat'ta 14, Mart'ta 27, Nisan'da 20, Mayıs'da 47, Haziran'da 76, Temmuz'da 85, Ağustos'da 96, Eylül'de 85, Ekim'de 48, Kasım'da 27, Aralık'da 23kutlama konumuz var. Ne çok anmaya, kutlamaya, festivale meraklıyız. Şaşmamak elde değil. Toplayınca 515 etkinlik ediyor. Yani her güne 1.4 etkinlik var. Yaza ayları pik yapıyor. Ağustosta iş tavana vurmuş.Hepsine yetişmek isteyene Allah kolaylık versin.

Bu kadar gün içinde unutulan "Yerli Malları Haftası" benim hep içimi sızlatır. "Yerli malı yurdun malı, her Türk onu kullanmalı" diye başlardık okulda günümüze. Hepimiz yerli mallarımızdan fındık, fıstık, elma, portakal , mandalina, kestane benzeri ürünler getirirdik. Yabancı meyve de muz. Gerçi o döenm ithal muz yoktu. Anamur'da yetişen muzu biz yabancı meyve diye getiridik.Biz Özal öncesi öğrenciyiz. Üniversite ikinci sınıftan sonra gördük ithal mallarını. Bizim için İzmir'de ithal mal demek ya Amerikalıların PX (pieks)ya da Kıbrıs Şehitleri girişindeki Amerikan pazarı (Kervan Pasajı)idi. Yaz aylarında Almancıların getirdiği ürünler. Genellikle Nivea krem, kaset, teyp, kot, spor ayakkabı. Bir de 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrası Kıbrıs'a gidenlerin getirdiği mallar. Bazıları bu işi meslek edinmişti. Bunlar da genellikle annelerin aldığı çeyiz manasında nevresim, battaniye, payreks yemek takımları. Özellikle asker veya yedek subaylar mutlaka müzik seti getirirdi. Bizim için en kıymetli yabancı mal kot ve spor ayakkabıydı. Üç marka vardı zaten Süper Rifle kot veya Wrangler. Ayakkabı da bez Converse. Bunun dışında hayatımız "yerli malı" idi. Aklınıza ne geliyorsa. Et den, Anamur muzuna, Sümerbank pantolondan, Bahariye kumaşımıza kadar. Terziler, ayakkabı tamircileri...

Biz döenecek olursak bu haftaya. 12 – 18 Aralık arasında ilk okul öğrenciliğimizden hafızalarımızdan kalan bir hafta. Kutlandı mı? Rastlayanınız var mı? “Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası”.

Öğrenciliğimizden aklımızda “Yerli Malları Haftası” olarak kalan bu günlerde hepimiz okullara kuru üzüm, incir, leblebi gibi kuru yemiş, elma, mandalina gibi meyveler götürür yerli mallarımız tanıtır, sonra da bunları yerdik. Bundan 30 - 40 yıl öncesinin öğrencileri o günleri daha iyi hatırlayacaklardır.




Evet “Yerli Malı Türk’ün malı / Her Türk onu kullanmalı”, o günlerin en meşhur sözü idi. Belki şimdi daha fazla bu haftayı kutlamaya ihtiyacımız var gibi görülüyor. Belki de yıl boyu... Tarlamıza attığımız tohumdan, yediğimiz yiyeceğe, giydiğimiz kıyafetten bindiğimiz arabalara kadar ithal mallar dünyamıza yerleşti. Dahası, mağaza ve dükkanlara bile ithal isimler vermek için yarışıyoruz.

Sizi bundan 75 yıl önceye, 12 Aralık 1929 tarihinde zamanın Başbakanı İsmet İnönü’nün TBMM’de yaptığı konuşmasına götüreceğim. İnönü, ulusça kalkınmanın ortak bir çalışma ile gerçekleştirilebileceğini belirtmiş ve endüstrimizin gelişmesinin ancak paramızın yabancı ülkelere akışını önlemekle olunabileceğini söylemişti. Konuşmasında yerli mallar ve tutumluluk üzerinde duran Başbakan; ekonomik, iktisadi, zirai, ticari, sanayi ve endüstri alanında devletçe her şeyi kendi başımıza yapar hele gelmemizin önemini vurgulamıştı.. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşanın himayesinde halkı tutumlu yaşamaya ve tasarrufa alıştırmak, yerli malları tanıtmak, kullandırmaya özendirmek, kalitesini yükseltmek ve sürümünü artırmak amacı ile 18 Aralık'ta Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti kurulmuştu. Cemiyetin kuruluşuyla tam bir tasarruf ve yerli malları seferberliği başlatmıştı. Mustafa Kemal Paşa da kampanyayı yürekten destekliyor. Kıyafetelerini yerlşi kumaştan diktiriyor, misafirlerine kahve ikram etme adetine son veriyordu. Başbakan İsmet İnönü de, gazete sahip ve baş yazarlarını çağırarak, kampanyayı anlatırken ıhlamur ikram ediyordu. Okullarımız 1946 yılından itibaren 12 Aralık’la başlayan haftayı Yerli Malı Haftası olarak kutlamaya başladılar. 1983 yılında bu haftanın adı Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası oldu.

Burada konuyu “küreselleşmeye” getirmeden “yerli malı” kullanmanın her toplumda vatandaşın hassasiyeti olması düşüncesindeyim. Örneğin ABD’de yerli malları kullanma konusunda hassasiyet gösteren bir sivil toplum örgütü başkanı tarafından “...birçok yurttaşımız, kendi mallarımızın kalitesini beğenmemektedir. Bu kesinlikle yanlış bir düşüncedir. Aksine, en iyi fiyatla satılan, gayet kaliteli mallar üretiyoruz; ayrıca kendi mallarımızı alırsak, bu sayede okul, köprü, polis ve itfaiye; ayrıca sosyal güvenlik ve halk için, yeni iş imkânları sağlamış oluruz....ülkemiz çalışmaktan vazgeçmeye başlamıştır. Hızla, hiçbir şey satamayan bir ülke konumuna düşmekteyiz. Yakında bir şey satın alabilmemiz için, satabileceğimiz tek şey, topraklarımız olacaktır...” diye ifade etmiştir. Bize çok da yabancı sözler değil. Bir de Avustralya’da bir deterjan reklamında kullanılan şu slogan bu gerçeği çok güzel anlatmaktadır. “Avustralyalılar! Şimdiye kadar hep yabancıların mallarını kullandınız. Artık Avustralya malı kullanın ve vatanımızı onlardan geri alalım”. Bu tip reklam ve görüşler İtalya, Almanya, Japonya gibi dünyanın her ülkesinde “Yerli Malı” kullanmak konusunda rastlanmakta ve benzer hassasiyetler gösterilmektedir.



“Bir avuç fındık, bir yığın sağlık”, “Üzüm - incir - fındık ye, hem sana yarar hem bana”... sloganlarını hatırlayacaksınız. Bu günlerde beslenmede, diyetlerde “anti - aging” benzeri başlıklarında kullanılsa da, yıllar önce fındığın, cevizin, üzüm, incirin, sütün, balığın yararlarını yıllar önce de bizlere öğretildiğini unutmayalım.

Yorumlar

Popüler Yayınlar