KARŞI ÇIKMA KÜLTÜRÜNÜN TEMSİLCİSİ: KARŞIYAKALI

Son yılların keyifle okunan ve takdir edilen köşe yazarlarından Sevgili Yılmaz Özdil yazılarında İzmir’i, İzmirli’yi ve bazı yazılarında Karşıyakalı’yı hep ayrı ve örnek olarak değerlendirmiştir. Bu yazıları ile kenti ve bizleri gururlandırmıştır. 15 Mart 2009 tarihli yazısında “Zeytinyağı severiz, dünyanın en boktan durumuna bile düşsek, zeytinyağı gibi üste çıkmayı daha çok severiz... Sana ne birader, keyfimizin kâhyasıyız, yazlıklara gitmek için 8 şeritli otoyol yaptık” karşı çıkışı çoğumuzun hislerine tercüman olmuştur.

Karşıyakalılık, İzmirli olmaktan da farklıdır. Bu durum, “Biz Karşıyakalıyız”, “35.5", “İzmir’e inmek” gibi markalaşmış sloganlar ile de tescillenmiştir. Söz konusu kavramlar İzmir’in kimi güneylilerince göre “şımarıklık” olarak isimlendirilse de yaratılan farklılık çoğunluk tarafından benimsenmiş ve kabullenilmiştir. Karşıyakalı olmak “inat” değildir. Burada yaşamaya başladığınız andan itibaren fanatik bir Karşıyakalı olursunuz. Bu yazıyı okuyan okurlarımızdan bazıları “nasıl olur bu?” diyebilirler. Peki, o zaman Karşıyakalılık, mekân olarak İzmir’den; Karşıyakalı, başka kentlerde yaşayan İzmirliler’den nasıl hemen ayırt edilebilmektedir?

Karşıyakalı kendi muhalefet ve hoşgörü geleneğini, kendi içinde yaratmıştır. Bu yaratmada sakin ve ağırbaşlı Karşıyaka yaşamının etkisi büyüktür. Ha bu sakin ve ağırbaşlı yaşama ters olarak Akdeniz ateşi de her Karşıyakalıyı sarar. Böyle bir denge oluşur genlerinde.

Milattan Önce 11. Yüzyıllarda İonlulara karşı Kuzey İzmir’e hâkim olan ve yaşam biçimleriyle, kentlerine bağlılıkla tanınan, duyguları ile hareket eden, olaylar karşısında daha hızlı ve başarılı tavır alan yapıları ile Aiolleri KARŞIYAKA LIFE’daki ilk yazımdan hatırlayacaksınız. Yine tarihteki ilk köle ayaklanmasını başlatan Bergamalı Aristonikos'dan da o yazımda bahsetmiştim. 1422’de Osmanlının Fetret Devrinde yine özgürlük yanlısı Cüneyd İzmirlilerce desteklenmişti. Yıllar geçer, 1867 sonrası Batı Anadolu topraklarının üçte biri yabancıların eline geçer. Rumlar, Ermeniler, Levantenler Buca, Bornova, Güzelyalı ve Karşıyaka’da banliyöler oluşturur. İngilizler Bornova’da, Fransızlar Buca’da, Rum ve Museviler Güzelyalı’da yoğunluktayken, Karşıyaka’da her milletten insanın evi vardı. İşte hoşgörünün kalbi Karşıyaka veya Rumların deyişi ile Cordelio’sunu diğer banliyolerden farklı kılan. Plajları, banyoları ile adeta her mevsim bir sayfiye yeriydi. Sürekli bir tatil havası yaşanmaktaydı. Karşıyaka’ya 1865’de tren, 1884’de vapur seferleri başlar. Karşıyaka’nın İzmir Belediyesi ile ilk sorunu 1906 yılında tramvay gelirlerinin paylaşımından çıkmıştır. Bu sorun Osmanlı yönetiminden başlayıp, Cumhuriyet döneminde de devam etti ve 1930 yılında Dâhiliye Bakanlığının emri ile Karşıyaka Belediyesi lağvedilerek İzmir Belediyesine bağlandı (Bunda bir nebze Serbest Cumhuriyet Fırkasının belediye seçimlerinde İzmir ve yöresinin desteklenmesi de yattığı unutulmamalıdır). Bu gelişme Karşıyakalıların sert tepkisine neden oldu. Karşıyakalıların 5000 imzalı dilekçeleri ve eylemleri Cumhuriyet tarihimizin ilk referandumuna kadar götürecekken hükümet son anda bu karardan dönmüştür. Ardından İzmir Belediyesi Karşıyaka’nın çamurlu yollarını yapmaya, kanalizasyonlarını onarmaya başladı. 5 ay önce istifa etmeyeceğini söyleyen dönemin İzmir Belediye reisi Sezai bey beş ay sonra istifa etti. Yerine efsane Belediye Başkanı Dr. Behçet Uz geldi.

Ancak Karşıyakalı efsane belediye başkanını yaptığı her yanlışta uyarıyordu. 1932 yılında körfez vapuru biletlerine yapılan zam karşısında Karşıyakalılar tepkilerini 2. Mevkide yolculuk ederek gösterdiler, trene bindiler, özel otobüsler kiralayıp İzmir’e gittiler. Hükümet devlet otoritesinin zayıflayacağını düşünerek zammı geri çektirmemekte direndi. Ama alternatif bir ulaşım şekli olan otobüs Karşıyaka – İzmir arasında yerini aldı.

Aslıda Karşıyakalı olmak Kaf Sin Kaf taraftarı olmak ile de iç içedir. KSK 1912 yılında kurulurken İzmir’deki Levanten ve Rum takımlarına karşı Türklüğün kırmızı, Müslümanlığın yeşili ile birleşerek bir karşı mesaj veriyordu. 1915’de esir düşen kulübün kurucu başkanı Kadızade Zühtü, Mısır Seydibeşer esir kampında İngilizlere karşı kurduğu futbol takımının rengini de yeşil-kırmızı yapıyordu. İşte bu aykırı kulübü, Mustafa Kemal Türkiye Cumhuriyetinin Reis-i Cumhur’u olarak 2 defa ziyaret edip şeref defterini imzalıyor ve maçlarını izliyordu. Rahmetli Adnan Menderes Karşıyaka’da santrafor oynamış, eşi Karşıyakalı Berrin hanım ile Karşıyaka’da tanışıp daha sonra evlenmişlerdir.

Milliyet Gazetesinin arşivine uzandığımızda 30 Nisan 1952 tarihinde, o sezonun şampiyonu KSK’nin İdare Heyeti Umumi Katibi Beliğ Beler Alsancak stadının yetersizliğinden bahsetmekte ve Karşıyaka’ya stad istemektedir. Aradan tam 60 yıl geçti Karşıyakalılar hala stad istiyorlar. Yine bir başka anı 4 Ocak 1953 tarihli Milliyet gazetesinden. Karşıyaka-Demirspor maçı. Maçın hakeminin yaptığı hatalar karşısında tepkisiz kalamayan Karşıyakalı faal hakem Nuri Beşikçioğlu sahaya kadar girmiştir. Neden se hakem hataları o günde Karşıyaka’nın aleyhine, bu gün de.

1986 – 1987 çifte şampiyonluğun yaşandığı sezonda basketbol takımımızda 2 Amerikalı ve tamamı alt yapıdan yetişen genç oyuncularımız ile hem1. lig hem de Cumhurbaşkanlığı kupasını müzemize taşıdık. O sezon sonunda Türkiye Basketbol federasyonu yabancı kontenjanını 3’e, transfer yaşını da 22’ye çekerek daha sonraki sezonlarda alınabilecek şampiyonlukların önüne set çekti. Bu karardan sonra Türkiye Basketbol 1. Liginde geçen son 25 senede İstanbul dışına da şampiyonluk sadece 2 sezon çıkabildi. Onu da bir müessese kulübü olan Tofaş kazandı.

Yakın tarihimize uzandığımızda Karşıyaka girişine asılan “Kutsal Topraklara Hoş Geldiniz” pankartı, 13 Mayıs 2007 Cumhuriyet Mitinginde denizden açılan “Anamızı da Aldık Geldik” pankartı unutulmayanlar arasına girmiştir. Günümüzde spor, özellikle de futbol, bu endüstri ile taraftar olma arasına sıkışmıştır. Karşıyakalı halen daha endüstriyel futbola karşı olan tavrını sürdürmektedir. İzmir kulüplerinin bazıları kimi taraftarının içine sinmese de endüstriyel futbola doğru hızla yol almaktadır. Holding patronu başkan, armasız ama göğüs reklamı unutulmayan formalar ile sahaya çıkılabilmektedir. İşte burada da karşıtlık yine Karşıyaka’ya kalmaktadır.

Unutulmamalıdır ki popüler kültür, popüler toplumun bir ürünüdür. Kişilerde toplumdan bağımsız kalamayacağı için ondan ister istemez etkilenir. Popüler kültürden sıyrılmak, kişilerin hamburger yememesi ya da Converse giymemesi ile mümkün olacak bir şey değildir. Önemli olan bu modern kültürün çıkmazlarını ortadan kaldırmaktır. Bunun yolu gelecek için öz benlikten çıkan yeni bir kültür yaratmaktan geçer. Bunun da, geçmişin değerlerini geleceğe taşımak ile olacağı unutulmamalıdır. Kişilerin yarattığı değer sistemini ve ahlak, sanat, sembol, inanç, gelenek ile göreneklerin karışımı bu kültürü oluşturur.

Karşıyakalı her popüler olana karşı değildir. Her türlü günceli takip eder. Politika, spor, moda, yemek, mekan; aklınıza ne gelirse. Gidip dener, alır, okur. Karşıyakalıya bu açıdan baktığımızda Karşıyakalı “karşıt” değil, “uyanıktır”. Benim tespitim bu yöndedir. Bunun nedenlerine Karşıyaka’nın havasını, balığını, sofrasını, sohbetini, dostluğunu da ekleyebiliriz.

Karşıyaka ve Kaf Sin Kaf her zaman fark edilmiştir. Fark edilmek için meydan okumak gerekir. Karşıyakalı bunu bilmiş ve yeri geldiğinde de meydan okumuştur. İşte bu meydan okuma o literatürlere giren “35.5’u, “Biz Karşıyakalıyız”ı, “İzmir’e inmek” sloganlarını getirmiştir. Farklılık güzeldir, farklılık zenginliktir, farklılık beraberinde kuvveti getirebilmektir. Birbirimizden farklı olan yeteneklerimizi bir araya getirerek çok daha iyi şeyler başarabiliriz. Unutmayalım, hepimiz birimizden çok daha zekiyiz.

Yorumlar

Popüler Yayınlar