KARŞIYAKA PAZARI
KARŞIYAKA PAZARI
“Pazar”; sözlükte
alıcı ile satıcının bulunduğu yer diye tanımlanır. İlk pazar yerleri antik
dönemde “Agora” olarak adlandırılmıştır, bu nedenle aslında bir kültür
mekânıdır. Eski Yunan sitelerinde, önceleri toplantı yeri, sonraları dini,
siyasi ve ticari merkez olarak kullanılan meydan kavramı agora olarak
adlandırılmıştır. Site devletler döneminde ticaret ve sanat birlikte gelişti. Bunun
neticesi olarak, bu işlerle uğraşanlar toplu bir yer aradılar. Evvelce toplanma
yeri olarak kullanılan yerler; depo, satış yeri ve malların değiştirildiği
binalar olarak kullanılmaya başlandı. Toplum hayatında olan gelişmeler,
mimaride de etkilerini gösterdi ve yepyeni mimari tarz gelişti ve İyonya tipi
agoralar ortaya çıktı. Bu agoraların üç tarafı revakla çevrili, bir tarafı
caddeye açık idi. Şehrin bütün ana yolları agaroya açılırdı. Zamanla dört
tarafı kapalı hale getirilen agoraların orta yerleri, seyyar satıcıların
portatif tezgâhlarını kurabilecekleri şekilde düzenlenmişti. Dini bakımdan çok
saygı duyulan bir yer olan agora, bulunduğu şehrin aynı zamanda siyasi merkezi
idi. Buraya girmek için insanın temiz ve suçsuz olması gerekiyordu.
İşte bu agoralar bizim pazar yerlerimizin ilk dönem yerlerini oluşturdu. Ben mevsimlerin değişimini pazarlardan takip ederim. Mevsimin ilk enginarları, pırasası, karnabaharı, çileği, eriği, domatesleri, biberleri, kısaca tüm sebze ve meyveler kasalarla pazar tezgâhlarında yerlerini alır. Pazarlar yalnız ülkemize has bir mekân değildir. Tüm dünya şehirlerinin belirli günlerde kurulan pazarları vardır. Yurt dışında bir şehre gittiğinizde, şehri ve insanları tanımak için önereceğim en güzel yerlerden birisi de pazar yerleridir. Floransa ve Budapeşte’nin kapalı pazarları. Roma’nın, Berlin’in veya Paris’in açık pazar yerleri bizim buraların pazarlarından pek farklı değildir. Pazara çıkınca, hem yakın coğrafyanın insana bahşettiklerini öğrenirsiniz hem de yöre insanının doğanın kendine sundukları ile neler yapabildiklerini görürsünüz. Tezgâhlar arasında dolanırken, aynı zamanda insanların nasıl yaşadıklarının da ipuçlarına şahit oluruz. Çevrende dönen konuşmalardan akşama ne pişecek, nasıl yapılacak, insanların ekonomik durumları nasıl, beslenmeye, giyinmeye elveriyor mu, hemen anlaşılır.
İşte bu agoralar bizim pazar yerlerimizin ilk dönem yerlerini oluşturdu. Ben mevsimlerin değişimini pazarlardan takip ederim. Mevsimin ilk enginarları, pırasası, karnabaharı, çileği, eriği, domatesleri, biberleri, kısaca tüm sebze ve meyveler kasalarla pazar tezgâhlarında yerlerini alır. Pazarlar yalnız ülkemize has bir mekân değildir. Tüm dünya şehirlerinin belirli günlerde kurulan pazarları vardır. Yurt dışında bir şehre gittiğinizde, şehri ve insanları tanımak için önereceğim en güzel yerlerden birisi de pazar yerleridir. Floransa ve Budapeşte’nin kapalı pazarları. Roma’nın, Berlin’in veya Paris’in açık pazar yerleri bizim buraların pazarlarından pek farklı değildir. Pazara çıkınca, hem yakın coğrafyanın insana bahşettiklerini öğrenirsiniz hem de yöre insanının doğanın kendine sundukları ile neler yapabildiklerini görürsünüz. Tezgâhlar arasında dolanırken, aynı zamanda insanların nasıl yaşadıklarının da ipuçlarına şahit oluruz. Çevrende dönen konuşmalardan akşama ne pişecek, nasıl yapılacak, insanların ekonomik durumları nasıl, beslenmeye, giyinmeye elveriyor mu, hemen anlaşılır.
Bir pazarın
müdavimi olduğunuzda, pazarcılarla yıllara dayanan düzenli bir ilişki
geliştirdiğinde, artık o yere de ait olmuşsunuz demektir. O yerin pazarı ile
kurduğun ilişki, senin o bölge ve insanı ile ilişkindir aynı zamanda.
Müdavimi olduğumuz satıcılardan yıllar içinde ne çok şey öğrenmişizdir bir
düşünün.
Özellikle çocukluk
ve yetişkinlik dönemimde babamla çıktığım Karşıyaka pazarından birçok anıyı
dağarcığımda saklarım. Hasan dayının Menemen üzümleri, eski itfaiye binasının
yanına gelen Yamanlar köylülerinin Yamanlar domatesleri. Dağlardan topladıkları
otları satan teyzeler. Ödemişli patatesçi amca. Eminim bu işlere meraklı
iseniz, sizlerin de anıları vardır. Pazarlar sadece benim için değil,
doğaya, insan ilişkilerine, yiyeceklerinin iyi ve taze olmasına önem veren
herkes için önemlidir diye düşünüyorum. Eskiden rulman takılmış pazar
arabalarının sesini anımsarsınız. Ellerde fileler, öyle şimdiki gibi naylon
torbasız. Pazarcının kesekâğıdı bile gazetelerden yapılmıştı. Çocuk yuvası
boyunca özellikle müstahsil kadınların getirdiği küçük küçük sebzeler,
tereyağlar, kestaneler. Alaybey’deki, Karşıyaka pazarını hala çoğumuz
unutmadık. Şimdiki katlı pazaryeri bana çok suni geliyor. Sanki katlı otoparkta
alışveriş yapıyoruz. En üst kat düğün salonu, zemin kat park yeri. O nedenle
gitmiyorum. Bostanlı ve çoğunlukla Çiğli İstasyonaltı mevkiindeki pazaryeri
daha cazip.
Bu gün Roma,
Berlin gibi büyük kentlerde bile haftanın belli günlerinde belli bir alanda
kurulan ve o yörenin müstahsillerinin geldiği pazarlar var. Biz maalesef 4000
metrekarelik Bostanlı, 35 bin metrekarelik Bahçelievler pazaryerleri ile
övünüyoruz. Bence paradan bile eski olan pazar kültürümüzü yaşatmak için
Karşıyakamızın daha küçük ve butik pazarlara ihtiyacı var.
Yorumlar