BELEVİ'DE İZMİR AYDIN OTOYOLUNU GÖZLEYEN KEÇİ KALESİ

1974 yılından 2003 yılına kadr her yaz defalarca geçtiğimiz İzmir Didim yolunda Belevi mevkiinde uzaktan bakan Keçi Kalesi hep ilgimi çekmiştir. Çocukluğumda, babamdan hikayesini dinleyerek belki de hayaller kurmuştum.Ancak yıllar sonra Kasım 2020 yılında çıkmak kısmet oldu.


 

Babamın hikayesinde; "Oldukça dik ve sarp bir tepenin üzerindeki kale, o güne dek kuşatılıp bir türlü alınamamış. Kuşatan ordunun aklına gelen fikir için gece olması beklenmiş. Çevreden toplanan binlerce keçinin boynuzlarına şamdanlı fenerler bağlanıp kaleye doğru yamaca sürülmüş. Kale görevlileri gece karanlığında kendilerine doğru gelen keçi sürüsünü kalabalık bir ordu zannederek kaleyi terk edip, arka kapısından kaçınca kale kolayca zapt edilmiş"


 

Keçi kalesinin tarihi ve mimarisi ile ayrıntıya aşağıda ulaşabilirisiniz.

Keçi Kalesi, günümüzde İzmir-Aydın karayolunun 64. km’sinde, Selçuk’tan yaklaşık 9 km uzaklıkta, Antik kaynaklarda Gallesion olarak anılan Alamandağı’nın 300 m rakımlı sivri bir tepesi üzerinde yükselir. Bu tepe, batıya doğru uzanan vadinin ilk giriş noktasıdır. Kaystros Nehri’nin (Küçük Menderes) şekillendirdiği vadi, kuzeyde Smyrna (İzmir) ve Sardis’ten (Sart) Ephesos’a (Efes) giden yolun birleştiği noktada, son derece stratejik öneme sahip doğal bir geçittir.1 Tepe üzerindeki kalıntılar, Antik Dönem’den beri Ephesos kentine açılan bu stratejik geçit üzerinde, başka tahkimatların ve iskan alanlarının sürekliliğini göstermektedir. Tepenin yamaçlarında bir Bizans köyü, Hellenistik döneme ait bir gözetleme kulesi ve sarnıçlar ile kaleye çıkışı sağlayan taş döşeli yol kalıntıları karşımıza yer yer çıkmaktadır.

Keçi Kalesine Çıkış: 

Yürüyüş aşlangıç noktasına özel araç veya İZBAN ile gidebilirsiniz. İZBAN ile gidip Sağlık istasyonunda inmeniz gerekiyor. Sonra Keçi Kalesi okları ile yürüyüş yolunu takip etmeniz gerekiyor. Yol boyunca yağlıboya ile yerlerde yönler işaretlenmiştir. kaleye, yaklaşık 1 - 1.5 metre genişliğinde, 2 km uzunluğunda taş döşemeli tarihi Kral Yolu'ndan çıkılıyor. Topografik eğim oldukça dik fakat antik yol traverslerle rotayı rahatlatıyor. Sırtta kaleden kuzeye doğru, seyrek makilerle kaplı, çok belirgin olmayan tarihi patikadan devam ediliyor. Yaklaşık 1 saat 40 dakika içinde küçük 3-4 mola ile ulaşılıyor.

Rota ile ilgili ayrıntı: https://tr.wikiloc.com/wikiloc/spatialArtifacts.do?event=setCurrentSpatialArtifact&id=60414102




 

Keçi Kalesinin Tarihi:

Kalenin tarihi ile ilgili Ege Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümünden Emine Tok hocanın Sanat Tarihi dergisinin 2016 yılı Ekim sayısında yayınlanan "Aşağı Kaystros Vadisinde Türkmen Akınlarına Karşı Bir Sığınak: Keçi Kalesi" makalesinde özetle şöyle anlatılıyor;

Keçi kalesi, İzmir iline bağlı Selçuk ilçesine 9 km. uzaklıkta Belevi beldesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Kale Alaman Dağında, 300 m. yükseklikte inşa edilmiştir. Keçi kalesi, bulunduğu konum itibari ile Ayasuluğa giden yola ve kuzeyden Smyrna, Sardes yollarına hakim bir noktada inşa edilmiş karakol niteliğinde bir kaledir. Küçük Menderes nehrinin her iki yanındaki dağlık arazinin kontrolü kaleden yapılabilmektedir. 



 

Alaman Dağı, Antik çağlarda “Galesion” adı ile bilinmektedir. Bu dönemlerde bölge önemini Aziz Lazaros’un burada yaşamış olmasından ve kurduğu manastırlardan almaktadır. İnanışa göre Lazaros, Galision’un zirvesinde her türlü doğa koşullarına direnerek, Tanrı için yaşamını bir sütun üzerinde oturarak geçirmiştir. Tepede Mesih, Meryem Ana ve Kutsal Diriliş Manastırlarını kurmuş ve dinsel bir önem kazanan Galesion Tepesi, kısa sürede yüzlerce keşişin yaşadığı bir yerleşim yeri haline gelmiştir. 

Antik Dönem’den beri Ephesos kentine açılan bu stratejik geçit üzerinde başka tahkimatların da bulunduğunu göstermiştir. Keçi Kalesi’nin altındaki yaklaşık 100 m rakımlı sivri bir kaya üzerine dağılmış arkeolojik veriler, burada muhtemelen MÖ 4. yüzyıla ait savunma ağının varlığını doğrulamaktadır.

Kaleye, dağın doğu eteklerine özel olarak döşenmiş yaklaşık 80 cm genişliğindeki taş döşeme yol ile ulaşılmaktadır. Bu yol, uygun bir eğim ile zik-zaklar çizerek kalenin altındaki yamaca değin yer yer çok sağlam, yer yer de kısmen, kesintisiz olarak takip edilebilmektedir.Alttan bakıldığında çok büyük boyutluymuş gibi görünen kale, gerçekte, Ionia ve Lydia bölgesi kastronlarına benzer. Düzensiz dikdörtgen planlı bir iç kale ile bunu batı ve kuzey yönlerden çeviren dış surdan meydana gelir. Son zamanlara kadar nispeten ayakta kalmış surlar, geçirdiği depremler nedeniyle hızla mimari kimliğini kaybetmeye başlamıştır. Kalan izler kalenin iki inşa evresine sahip olduğunu gösterir. 


Kalenin bulunduğu coğrafya, Bizans Dönemi’nde Thrakesion askeri savunma bölgesi içinde yer almaktaydı. Bu bölge Arap akınları sırasında saldırılara uğramış alanlar arasındaydı. Arap akınlarının ardından, 11. yüzyılda İmparatorluk bu kez de Türkmen akınlarına karşı kendini savunmak zorunda kalmıştı. İmparator IV. Romanos Diogenes (1068-1071) tehlikeyi algılayarak savunma yapılarının inşasını yaygınlaştırmış; imparator Aleksios Komnenos ise (1081-1118) Türklere, karşı saldırıda bulunmak üzere çok sayıda tahkimat inşa ettirmişti. Ancak, Aleksios Komnenos’un sınır belirleme çabası25 sonuçsuz kalmış, 1143 yılında İmparator Manuel Komnenos (1143-1180) Bithinia sınırını korumak için birliklerini kuzeye çektiği sırada Türkmenler nehir vadileri boyunca ilerleyerek, bir süreliğine de olsa Küçük Menderes Havzası’ndaki araziyi ele geçirip yağmalamışlar; Kaikos, Hermos ve Maiandros vadileri boyunca yol almışlardı. Hele ki 1165-1170 yılları arasında Thrakesion Theması’nın önemli merkezlerinin güvenliği tamamen ortadan kalkınca İmparator Manuel Komnenos, geniş alana yayılan Thrakesion askeri savunma bölgesini tek merkezden yönetemeyeceğini anlayıp ikiye böldü. Güneyde Menderes Vadisi boyunca uzanan topraklar yine Thrakesion Theması olarak varlığını sürdürdü. Kuzeyde Bakırçay ve Gediz havzaları ise Neokastra Theması adıyla anıldı ve ayrı bir askeri yönetici (Strategos) emrine verildi.Komnenoslar döneminde savunma yapıları inşa etme ve eski kaleleri onarma faaliyetleri, bölgeyi de tehdit eden Türkmen saldırıları sırasında önemli bir gereklilik haline gelmiştir. Kalede tespit ettiğimiz ilk evre duvarlarının yapı inşa tekniği, “düzensiz çerçeveli teknik” olarak tanımlanan işçiliktedir. Bu yapı tekniği Bizans İmparatorluğu’nda ilk kez 12. yüzyıl ortalarında ortaya çıkmış, 13. yüzyıl boyunca yaygın olarak kullanılmıştır.

Bu verilere göre kalenin ilk inşa evresinin Thrakesion Theması’nda 12. yüzyıl ortalarından sonra artan Türkmen tehdidi sırasında, çevrede yaşayan yerli halkın sığınabilmesi ve erzaklarını koruyabilmesi için inşa edilmiş savunma ağının bir parçası olduğunu düşünüyoruz. Nitekim dönemin kronikçisi Khoniates’in verdiği bilgilere göre kırsal alanlarda savunmasız şekilde dağılmış birbirinden uzak köyler, sürekli olarak Türkmenlerin baskınlarıyla yağmalanmaktaydılar. Kronikçi Kinnamos ise, düzenli birliklere sahip olmayan Türkmenlerin, baskınlar sırasında savunmasız halde kalan köylülerin hayvanlarını ve tahıllarını alarak geri çekildiklerini, bazen de ürünlerini ateşe verdiklerini naklediyor. Komnenos imparatorlarının Batı Anadolu’daki nehir vadileri boyunca savunma ağı oluşturma çabası gerçekten de karşılık bulmuş görünüyor. Güvenlik için alınan tedbirler kısa zamanda bölgedeki nüfusun ve üretimin artmasını sağlamıştır.

Keçi Kalesi, denize doğru uzanan vadiyi kontrol etmek ve çevredeki iskan alanlarını korumak amacı ile stratejik bir noktada inşa edilmiş küçük boyutlu bir Neokastron olmalıdır. 12. yüzyıl ortalarından itibaren acil gereklilik nedeniyle hızla inşa edilmiş Komnenos savunma yapılarının küçük boyutlu oldukları dikkat çeker. Kaleler, stratejik önemi olan yol kavşaklarındaki tüm ova veya vadiye hakim yüksek tepelerde kurulmuşlardır. Bu strateji, Keçi Kalesi örneğinde de olduğu gibi kolay ulaşımın sağlanabildiği doğal geçitler üzerinde kurulmalarından da kaynaklanmaktadır. Yazıt içermemektedirler. Bazıları için kronikçilerden bilgi alsak da büyük bölümü duvar teknikleri, yüzey bulguları ve üzerine kurulduğu coğrafya ile ilişkilendirilerek tarihlendirilebilmektedir. Hızlı olarak inşa edildikleri için duvarlarında estetik kaygılar güdülmeksizin savunmaya yönelik tasarlanmışlardır. Ne yazık ki kale mimarisinde belli bir plan tipolojisi oluşturmak mümkün değildir. Ancak Keçi Kalesi ile benzerliği olan çağdaşı bir örnek, hemen yakında Myus Kalesi ve kuzeyde, Hermos Vadisi girişinde yükselen Yoğurtçu Kale’dir (12. yüzyıl sonları). Tepenin altında, kaleye uzanan yolun kesildiği yerdeki düzlük alanda görülen temel izleri, çok sayıda seramik kalıntıları ile bir sarnıca ilişkin kalıntılar, gerçekten de kalenin kontrolünde tepenin yamacında geniş bir nüfus barındıran bir yerleşimin bulunduğunu işaret etmektedir. Sarnıç içinde birikmiş molozun bir kısmı kaçak kazılar sırasında boşaltılmıştır. Çevredeki moloz içinde, profillendirilmiş bir mermer söve parçası da dikkat çekicidir. Ancak günümüzde, gerek kaçak kazılarla, gerekse toprak alımı nedeniyle topoğrafyası değişen lokasyonda pek çok iz de kaybolup gitmiştir. W. M. Ramsay alanı gördüğü sırada, olasılıkla kalıntıların yoğunluğuna bakarak kaynaklarda adı geçen Dios Hieron’u (?) bu yerleşim ile özdeşleştirmiş olmalıdır.

Komnenoslar döneminde alınan savunma önlemleri bölge topraklarını bir süreliğine rahatlatsa da Miryakefolon Savaşı (1176) ve ardından 1204 yılında Konstantinopolis’in Latinler tarafından işgaliyle güvenlik yeniden ortadan kalkmıştır. Yine de bu durum kısa sürmüş, Konstantinopolis’ten kaçıp Nikaia’yı başkent yapan Laskarisler Sülalesi kısa sürede kendini toparlayarak Batı Anadolu’da tekrar kontrolü sağlamayı başarmış; hakimiyetleri altındaki alanlarda inşa ettikleri çok sayıdaki askeri tahkimatlarla Komnenoslar Dönemi’nden sonra Bizans askeri mimari tarihinde ikinci aktif kale inşaatı dönemini başlatmışlardır. Laskaris hanedanları, harap olan eski kaleleri onardıkları gibi pek çok yeni kale de inşa etmişlerdir. Keçi Kalesi’nde saptanan izler, iç kale beden duvarlarının dört yönde yükseltildiğini; bu faaliyet sırasında ilk evrenin seyirdimi önünde yer alan korkuluk duvarları ve mazgalların örülerek kapatıldığını ve seyirdimin üzerine, alt sıradaki kemerleri tekrarlayan kemerler inşa edildiğini görterir. Bu kemerler, ilk evre kemerlerinden daha kısadır. Sur yükselince savunma da güçlenmiştir. İkinci evre seyirdimi önündeki korkuluk duvarı ve mazgalları günümüze ulaşmamıştır. Ancak, beden duvarlarının kuleye dayandığı kesimlerde takip edilen izler, korkuluk duvarı ve mazgalların yüksekliklerini net biçimde anlamamıza imkan sağlar. Görünen o ki, ikinci evreye ait korkuluk ve mazgalların şekil ve boyutları ilk evre planını tekrar etmekteydi.

İkinci evrede kulelerin de 1 kat daha yükseldiği anlaşılmaktadır. İlk evrede 2 kattan oluşan kulelerin üst kesimindeki korkuluk duvarları ve mazgalları, tıpkı beden duvarları gibi yükseltilerek bir kat daha inşa edilmiştir. İç kalenin kuzeybatı köşesindeki dairesel kulenin üstüne eklenmiş kat, günümüze ulaşmıştır. Diğer kulelerinkilere ait izler kısmen korunmuştur. İkinci evrede kulelerin üzeri düzdür. Ancak bunlar da savunmaya yönelik olarak korkuluk duvarı ve mazgallar ile çevrilmiştir. Dairesel kulenin üstünde görünen bir çörten, üst seviyedeki suyun tahliyesi için bulunmuş bir çözümdür. Bu tip çörtenler ilk evrede de bulunmaktaydı. Duvarların yükseltilmesi sırasında cephenin alt seviyesinde kalmışlardır.İkinci inşa evresine ilişkin dikkat çeken önemli bir husus ise duvar dokusundaki evreler arası ortak işçiliktir. İnşa tekniği, düzensiz çerçeveli tekniktir. Bu durum kalede yapılan eklemelerin ilk inşasından kısa süre sonra gerçekleştiğini akla getirmektedir. Yani 12. yüzyıl sonlarında inşa edildiğini öngördüğümüz kale, 13. yüzyılın ilk yarısında güçlendirilerek yenilenmiş olmalıdır. Bu küçük boyutlu kastron, Komnenoslar Dönemi askeri savunma politikası kapsamında inşa edilmiş, içinde sürekli asker grubu barındıran bir garnizon/karakol olmanın yanında tehlike anında çevrede yaşayan köylülerin hayvanlarıyla birlikte sığınabileceği, hasat sonrası ürünlerini saklayabileceği bir sığınak olmalıdır. Stratejik konumu, Laskarisler Dönemi’nde de yapının önemini koruduğunu göstermektedir. 

Keçi Kalesinin mimari yapısı:

Kalenin mimari yapısı ile ilgli olarak Batman Üniversitesi Sanat Tarih Bölümünden Hazal Ceylan Öztürker hocamızın İstanbul Journal of Social Sciences dergisinde 2016 yılında yayınlanan  "Laskarisler Dönemine Ait Bir Kale: Keçi Kalesi" makalesinden ayrıntılı bilgiler var;

Bugünde var olan yerleşimlere ait mimari kalıntılar görülebilmektedir. Galesion Tepesi ile ilgili, 11-13. yüzyıllar arasındaki dönemler üzerine çok fazla veri bulunmamasına karşın, 13. yüzyılın başında bölgenin, Thedor Laskaris’in İznik İmparatorluğu egemenliğine girmiş olduğu bilinmektedir. Önemli yolları koruması, özellikle de Ayasuluk Kalesine olası bir saldırıyı önceden görüp haber verebilecek bir nokta olması sebebi ile Keçi Kalesinin, Laskarisler Döneminde inşa edildiği düşünülmektedir. Kale, muntazam olmayan dikdörtgen bir plan özelliğine sahiptir. İç kaleden ibaret olan yapı, batı ve kuzey yönünde dış surlarla çevrilerek iç kaleye bağlanmış ve böylece kuzey ve batı yönlerinde çift kademeli sur sistemiyle savunma arttırılmıştır.

Yapının batı dış surları düz bir hat boyunca ilerlememektedir. Dış sur duvarı kuzey batı uçta yuvarlak, güneybatı uçta ise dikdörtgen planlı bir kule ile desteklenmektedir. Dış sur, bu iki burcu birbirine bağlamamakta, kuleler ve dış sur, batı yönündeki iç kale ve dış surları arasında kalan dış avlu bölümünü, savunmaya yönelik bir mimari biçimleniş göstermektedir. Bugün batı yönündeki kuleler ve dış sur harap olmuş vaziyettedir ve sur bazı bölümlerde sadece temel seviyesinden takip edilebilmektedir.

Kalenin batı bölümü

Kalenin dış sur duvarı kuzey yönünde düz bir hat boyunca ilerlemekte ve iç kale doğu sur duvarı ile birleşmektedir. Kalenin iç avlusuna geçiş kuzeybatı yönünden yapılmaktadır. İç kale batı sur duvarı kuzeyde yuvarlak planlı, güneyde ise kareye yakın planlı birer kule ile desteklenmektedir. Kuzey ve güneydeki kuleleri birbirine bağlayan iç kale batı sur duvarı, büyük oranda yıkılmış vaziyettedir.

Batı sur duvarı üzerinde yük azaltma kemeri ve yanında sığınma kapısı yer almaktadır. Kuzeyde yer alan yuvarlak planlı burç harap olmuş durumdadır. Üç katlı bir biçimleniş gösteren burç iç mekânda da yuvarlak bir plan özelliği ortaya koymakta ve iç cephelerinde yuvarlak kemerler içerisine alınmış dikdörtgen mazgal pencereleri yer almaktadır. Güneyde yer alan kare planlı kulenin bugünkü vaziyetinden bir ara kata sahip olup olmadığısöylemek mümkün değildir. Zemin seviyesinde yuvarlak nişli bir giriş açıklığı mevcuttur.

 

İç kalenin kuzey sur duvarı üzerinde iki katlı sağır kemer sırası cephe boyunca devam etmektedir. Bu kemer sırası kuzeybatı yönündeki yuvarlak burcun iç mekanına kadar ulaşmaktadır. Güney sur duvarı ortada kare planlı bir kule ile desteklenmekte ve iç cepheleri üzerinde sur duvarı boyunca devam eden iki katlı sağır kemer sırası yer almaktadır. Güney sur duvarının doğu bölümünde sur duvarına bitişik tonoz örtülü bir su sarnıcı bulunmaktadır. Bugün oldukça harap vaziyetteki doğu sur duvarı üzerinde deste kkulesi görülmemektedir.





 

İnşa malzemesi olarak moloz taş ve kırma taş kullanılmıştır. Tuğla malzemeye kuzeybatı yönündeki yuvarlak planlı burcun iç mekanında mazgal penceresini çevreleyen kemer kuruluşunda ve batı sur duvarı üzerinde bulunan yük azaltma kemeri dışında rastlanmamıştır.

Kalede inşa malzemesi olarak kireç taşı, tuğla ve ahşap kullanılmış, bu malzemeler bağlayıcı kireç harç ile tutturulmuştur. Çevrede saptanan izler, taş malzemenin yerinde kesilerek karşılandığını gösterir. Tuğla malzeme, sadece giriş kapılarının kemerlerinde ve kısmen duvar cephelerinin üst kesimlerinde kullanılmıştır. Ahşap ise duvar içinde taş ve tuğladan sonra üçüncü önemli yapı malzemesi olarak karşımıza çıkar. Duvar içine gömülmüş ahşap hatılların çürüdükten sonra bıraktıkları boşluklar, kalenin, görünen tüm beden duvarlarında hatıl ızgara tekniğinin düzenli olarak uygulandığını işaret eder.

Keçi Kalesi Adı Efsane mi Gerçek mi? 


 

Kalenin Bizans Dönemi’nde hangi isimle anıldığı henüz tam olarak bilinmemektedir. “Keçi Kalesi” adı ise ilk olarak 18. yüzyılın başlarından itibaren karşımıza çıkar. Yolu Ayasuluk ve Ephesos’tan geçen birçok seyyah, kaleyi notlarında farklı isimlerle adlandırmış ve kısmen tanımlamışlardır: R. Chandler, Smyrna’dan Ephesos’a yolculuğu sırasında Kaystros Nehri’nin kenarında, Gallesion/Alaman Dağı’nın doruğunda bir Kale’nin varlığından söz ederek E. Chiscull’a atıfta bulunur. F. W. J. Arundell, yüksek bir tepenin zirvesine inşa edilmiş olan kalenin Dervişler Kalesi”, “Keçi Kalesi”, “Soley Bey Kalesi” ve “Kızılhisar” gibi çeşitli isimlerle anıldığını söyler. Arundel, “Keçi Kalesi” adının nereden gelmiş olabileceğini soruştururken, bu söylemin, topoğrafyanın ancak keçilerin tırmanabileceği sarplıkta olması ile ilişkilendirilebileceğini düşünür.3Seyyah C. Texier ise, İzmir’den Ayasuluk’a yaptığı yolculuk sırasında Torbalı’da gecelediklerini, ovanın sular içinde kalması nedeniyle dağ yolundan ilerlediklerini anlatır. Texier, bu güzergah üzerinde, dağın en sarp tepesine bina edilmiş bir “Şato” harabesine kadar geldiklerini, yerel halkın bu yapıya “kız kalesi” dediklerini bildirerek kale ile ilgili hiçbir tasvir yapmaksızın arazinin jeolojik yapısına dikkat çeker Texier’in bölgeyi ziyaret ettiği sırada yerel halkın kaleyi “Kız Kalesi” olarak isimlendirdiğini belirtmesi, bugün de az bilinen farklı bir efsaneye dayanıyor olmalıdır. Rivayete göre bölgede yaşayan kral, eşini kaybettikten sonra tek varlığı olan kızını herkesten sakınmak için kaleyi inşa ettirip buraya kapatır. Onu korumak için de bir grup askeri görevlendirir. Kalenin çevresindeki dağları mesken tutan fakir bir çoban, güzelliği dillere destan olan genç kıza hiç görmeden aşık olur ve zamanla kıza ulaşmanın bir yolunu bulur. Ona güverciniyle mektuplar göndermeye başlar. Çok geçmeden iki genç birbirlerine iyice bağlanmışlardır. Çaresizce kızı görmek için yanıp tutuşan çobanın yanına birgün ak saçlı bir bilge gelir. Eğer sevdiğine kavuşmak istiyorsa, sahip olduğu keçi sürüsünü nasıl kullanacağını anlatır çobana. Çoban yaşlı bilgenin ona verdiği parlak fikri gece olunca uygular; keçilerinin boynuzlarına fenerler takarak sürüsünü kaleye doğru salar. Kaledeki askerler büyük bir düşman saldırısıyla karşı karşıya kaldılarını, sayıca az olduklarını düşünerek kaçarlar. Efsane, iki gencin aşkı karşısında çaresiz kalan kralın, onların evlenmesine izin vermesiyle son bulur. 

Bir diğer efsane babamın anlattığı ve girişte paylaştığımdır. Ancak bu efsane Kırşehir'de ve Gümüşhane'de de benzer söylenceli kalelerinolduğu yazıyor.  

Kısaca hem yolu hem de tarihini paylaşmaya çalıştığım Keçi Kalesine çıkınca manzaranın keyfini çıkarın, arzu ederseniz arkasına doğru yürüyüp fiğer şehir kalıntılarına da ulaşabilirsiniz. Keyifli yürüyüşler.

 


 

 

 


 

Yorumlar

Unknown dedi ki…
Cem Bey, kapsamlı yazınız için çok teşekkürler. Yazınızı okuduktan sonra Kale'ye çıkmanın mutluluğunu yaşıyorum. İzban Belevi istasyonunda indim yazınızda sağlık istasyonunu önermişsiniz bu yolu uzatabilir gibi. Kale'nin bakımsız oluşunu bakanlığa bildirdim ancak buraya yönelik her hangi bir bütçenin ayrılmadığı söylendi, keyifli yazınız için tekrar teşekkürler.

Popüler Yayınlar