21 Mayıs Dünya Süt Günü ve Beslenmede Önemi

(25 Mayıs 2010 Tire Dereköy İlköğretim Okulunda EBSO'nun Dünya Süt Günü Etkinliği Kapsamında yaptığım konuşma)

İnsanoğlu hayvanları evcilleştirdiği 9000 yıldan beri süt içiyor, sütten peynir, tereyağı, yoğurt yapıp tüketiyor. Arkeologlar, Ortadoğu ve Mezapotamya’da bulunan 6500 yıllık tarihi çömleklerde süt ve süt ürünleri kalıntılarına rastlamışlardır. 5000 yıl öncesinden gelen tarihi kayıtlar Dicle ve Fırat ırmakları arasına kurulmuş Sümer uygarlığının Ur kentinde süt ile ilgili duvar resimleri bulunmuştur. Birleşmiş Milletler Gıda Tarım Teşkilatı 1956 yılında 21 Mayıs tarihini “Dünya Süt Günü” olarak ilan etti.




Dünya’da BM’lere bağlı ülkelerde bu gün Süt tüketimini teşvik eden, süt ve süt ürünlerinin faydalarını anlatan kampanyalarla geçmektedir. Özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde, A.B.D’nde sanatçılar, sporcular, çizgi film kahramanları süt ve süt ürünleriyle poz verip halkın önüne çıkmaktadırlar.

Süt, bütün besin maddelerini, yaşamsal işlemler için gerekli olan vitaminleri, mineralleri, enzimleri, antikorları bünyesinde yeterli ve dengeli bulunduran tek gıda maddesidir. Yeni doğan bir yavrunun sadece elma yiyerek veya sadece patates ya da makarna yiyerek beslenmesi mümkün değildir. Yeni doğan bir bebek sadece anne sütüyle beslenir. Demek ki süt bir yavrunun gereksinimi olan bütün besin maddelerini “yeterli “ ve “dengeli” bir şekilde içerir. Bilim adamları Süt’e “Tam Gıda” da derler. Yapılan araştırmalar süt içen toplumların bireylerinin fiziki yapılarının daha güçlü olduğu ortaya konmuştur. Örneğin Japon ve Çinliler kısa boylu ve minyondurlar. Bu toplumların tükettikleri süt miktarları da çok azdır. Oysa A.B.D.’ne yerleşen Çinli ve Japonların ikinci nesillerinin daha güçlü ve uzun boylu oldukları belirlenmiştir. Bunu nedeni sonradan kazanılan süt içme alışkanlığıdır.

Sütün temel besin öğeleri protein, yağ, laktoz (süt şekeri) mineral maddeler ve vitaminlerdir. Süt proteini (kazein) doğada yalnız sütte bulunur. Hayatın her anında yaşam için gerekli proteinin, yumurtadan sonra en çok sütte olduğu belirlenmiştir. Gelişme çağında olan çocuklara gerekli olan proteinin % 60’ının süt içmekle karşılanabileceği belirtilmektedir. 4-6 yaşında bir çocuk günde kg başına 2 gr, 7-9 yaşındaki 1,8 gr, 10-14 yaşında 1,5 gr, yetişkinler 0.9 gr proteini dengeli beslenmek için almak zorundadır. Günde 500 ml. Süt içen çocuk gereksinimi olan günlük proteinin l/3 ünü almış olur. Ayrıca vücuda alınan bu proteinin yarısının hayvansal kaynaklı olması gereklidir. 500 ml. Süt içildiğinde hayvansal protein ihtiyacının yarısından fazlası vücuda alınmış olur. Süt proteinleri vücutta sentezlenmeyen, mutlaka dışarıdan alınması gereken amino asitleri de içerir. Yaşlanan insanların vücudunda bazı organlardaki gevşeme ve zayıflama problemlerinin süt içerek giderilmektedir. Kas dokularının yenilenmesinde ve karaciğerin fonksiyonunun desteklenmesinde sütün büyük faydası vardır.

Sütteki yağ enerji kaynağıdır. 1 gr.’ı 9.3 kilokalori enerji verir. Süt yağı ayrıca bünyesinde eksogen yani vücudun dışarıdan alması gereken yağ asitleri ile A, D, E ve K vitaminlerini içerir. Süt içinde ayrıca C ve B vitamin kompleksleri mevcuttur. Süt özellikle B2 ve B12 vitaminleri açısından oldukça zengindir. 7-9 yaş arasında bir çocuk günde yarım litre süt içerek B12 vitamini ihtiyacının % 75’ini, B2 vitamini ihtiyacının % 66’sını A vitamini ihtiyacının % 4l’ini C vitamini ihtiyacının da % 20 sini karşılayabilmektedir.

Süt şekeri laktoz doğada yalnızca sütte bulunur. Laktozu oluşturan galaktoz beyin ve sinir dokularının oluşumunda rol oynar. Anne sütü ile uzun süre beslenen bebeklerin ve süt içen toplumların vücut gelişimlerinin daha iyi olmalarının yanı sıra zekalarının da daha iyi geliştiği saptanmıştır. Laktoz bağırsak florasının düzenlenmesinde, vücuda kalsiyum ve fosfor alımına da yardımcı olur.

İnsan beslenmesinde gerekli olan kalsiyumun süt ve ürünlerinin tüketilmeden alınması mümkün değildir. 10-25 yaşlar arasındaki gençler için önerilen günlük kalsiyum alım miktarı 1200 mg dır. Bu miktar 1 litre süt veya 120 gr. peynir ya da 600 gr yoğurt yenilerek karşılanabildiği gibi aynı miktarda kalsiyumun süt dışındaki besin maddeleri ile alınmak istenmesi halinde günde l3,5 kg et, veya 3 kg ekmek (6 adet) veya 17 kg elma yada 12 kg patates yenmesi gerekmektedir.

Araştırmalara göre vücuda alınan kalsiyum miktarı ile kemiklerdeki kalsiyum yoğunluğu arasında bir ilişki vardır. 25-30 yaşına kadar alınan kalsiyum, kemik yoğunluğunun artmasına neden olmaktadır. Bu yaştan sonra kemik yoğunluğunun artmadığı ancak süt içme alışkanlığının devam etmesi ile kemik yoğunluğundaki azalma yavaşlamakta veya geciktirilmektedir. Özellikle menapoz sonrası Osteoporosis adı verilen kemik erimesi rahatsızlığına karşı genç yaşlarda yeterli miktarda kalsiyumun süt ve ürünleri ile alınması bu rahatsızlığın ortaya çıkmasını engellediği veya yavaşladığı ortaya konmuştur.

Tüm bu anlattığımız sütün faydalarına karşı Türkiye’mizde süt tüketimi yeterli mi?
Tükettiğimiz süt sağlıklı mı?

Türkiye’de 12.000.000 ton civarında süt üretiliyor. Maalesef üretilen bu sütün çok az bir kısmı modern fabrikalarda sağlıklı bir şekilde içme sütü ve diğer peynir, yoğurt, tereyağı, dondurma, süttozu gibi ürünlere işleniyor. Büyük bir kısmı ya sağlıksız olarak sokak sütçüleri ile pazarlanıyor ya da yetersiz temizlik ve üretim şartları ile ilkel mandralarda peynir yada yoğurda işleniyor.

Diğer yandan biz Türkler sütü, içme sütü olarak içmiyoruz. Oysa sütün en iyi şekilde, vücuda yararlı olarak tüketilmesi içme sütü yani pastörize veya uzun ömürlü sütlerle olmaktadır. Avrupa Ülkelerinde içme sütü tüketimi yılda kişi başına 60 ile 170 litre arasında iken Türkiye’de bu miktar 5 litresi kutu olmak üzere 25 litredir yani 20 litre’si sokak sütüdür. Sokak sütü sağlıksız koşullarda pazarlanması sırasında hastalık yapan mikroorganizmalar bulaşmakta, diğer yandan bu mikroplardan sütü uzaklaştırmak için evlerde kaynatılmakta bu sırada yukarıda saydığımız besleyici özellikleri de azalmaktadır. Diğer yandan sokak sütleri hiçbir işlem görmeden pazarlanırken bozulmaması için içlerine kanser bile yapabilen sağlık için son derece zararlı katkı maddeleri konulmaktadır. Oysa modern ve sağlıklı koşullarda günümüz teknolojileriyle üretilen kutu sütler hiçbir katkı maddesi içermeden, el deymeden çeşitli kontrollerle üretilmektedir. Yani Sokak sütünü “en doğal” “en sağlıklı” “ en taze” süt görmek büyük bir yanlıştır.

Yapılan bir ankette çocukların her gün % 31’i süt içmektedir, % 57’si arada bir, % 12’si hiç içmemektedir. Sütü pek sevmeyen bu kesimin süt içmeme nedenleri genellikle sütün tadı, kokusunu sevmiyorum ya da sadece sevmiyorum gibi subjektif ve alışkanlığa bağlı nedenler sürmüşlerdir.

Süt içme alışkanlığı fazla, süt ve ürünleri tüketimi yüksek olan toplumların bu düzeye gelmesinde “Okul Sütü Programlarının” büyük faydası olmuştur. Bu programlar tüketim ve alışkanlık sağlamasına rağmen hala daha devam etmektedir. Halen daha 15 Avrupa ülkesindeki 34 milyon ilköğretim kapsamındaki öğrencinin 12 milyonu yani % 36’sına “Okul Sütü” programı uygulanmaktadır. Zira çocukluk ve gençlik yıllarında süt içmenin sağlık açısından önemini ve çocuklara ileriki yaşlarında süt içme alışkanlığı kazandırılmasındaki etkisi söz konusu programla gerçekleştirilmektedir. Okul sütü programının finansmanı genellikle Sektördeki firmalar, devlet ve yerel yönetimler ile sağlanmaktadır.

Bu konuda Portekiz çok önemli bir örnektir. Okul sütü programı ile 19 yılda kişi başına içme sütü tüketimi 20 lt den 70 lt ye çıkmış. 10 yılda boy ortalaması (7-17 yaş arası) kızlarda 2.9 cm, Erkeklerde2.8 cm. artmış. Okullarda devamsızlık azalmış. Endemik guatr % 52 den % 9’a düşmüştür.


Sonuç olarak süt ve ürünlerini düzenli olarak yeterli tüketen, dengeli beslenen toplumlarda, özellikle çocuklarda başarının arttığı, çalışma hızında, yaratıcılık ve fiziksel güçte artış görüldüğü saptanmıştır.

Yorumlar

Popüler Yayınlar