SAN SİRO’DA KAF SİN KAF ATKISI
Karşıyakamızın
yılan hikayesine dönen stadı hala oraya mı yapılsın buraya mı? Kayıkçı kavgası
sürüyor. Yıllar geçiyor. Bugün itibariyle ihale bitti. Top yüklenici firma, belediyeler ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığında. Yalı tesilerimizin olduğu yere 15.000 Kişilik bir stad yapılacak gibi görünüyor.
2012 Yılının Şubat ayının başında hem zor geçen son 2 ayı biraz unutmak, biraz da yeni yerler görmek üzere İtalya Milano’ya kısa bir gezi yaptık. Tarihi kilisesi, moda merkezi olmasının yanı sıra dünyaca ünlü İnter ve Milan takımlarına ev sahipliği yapan Milano kenti görülmeye değer.
Milano notlarını; http://cemkaragozlu.blogspot.com.tr/2013/12/milano-rehberi.html
sayfamdan,
Aynı gezide gittiğimiz Como Gölü notlarına; http://cemkaragozlu.blogspot.com.tr/2014/06/como-golunde-1-gun-ve-luganodan-milano.html
sayfasından ulaşabilirsiniz.
Geçtiğimiz
aylarda İZVAK Başkanı Tuğrul Yemişçi bir toplantı düzenleyip İzmir deki futbol
kulüp başkanlarını yanına alarak bir açıklama yaptı. İzmir’de Karşıyaka Yalı
tesislerine bir, Buca Kaynaklar tarafına bir olmak üzere iki stad istediler.
Ayrıca Atatürk ve Alsancak statlarını rehabilite etmekten söz etti. Malum
Karşıyaka Örnekköy’de Karşıyaka Belediyesinin belirlediği, İzmir Büyükşehir
Belediyesinden onaylı, spor bakanının da hem fikir olduğu bir yer mevcut. Bana
göre Örnekköy arazisi ne zaman temel atılacağını bilmesek de somut bir noktada.
Benim gönlüm şahısa satılan ve spor arazisi olarak ayrılan çevre yolu yanı,
metro çıkışına yakın Mavişehir’deki araziden yana. Karşıyaka yalı tesislerine
stad yılların özlemi. Ancak artık burası bir stadı ve bu stada gelecek
taraftarları karşılayabilecek konumdan uzaklaştı. Burasının restore edilerek
voleybol ve futbolda altyapıların hizmetine sunulmalı. Tenis ve yelkenin
merkezi olmalı. İdari bina ise 2-3 katla lokaliyle, idari binası ve müzesi ile
yenilenmeli. Velhasıl ben dahil herkesin bir fikri her çevrenin bol polemiği
var. Bu polemikleri ve gelişmelere ilginiz varsa sizleri gazete ve görsel medya
ile baş başa bırakıp Milano San Siro üzerine izlenim ve düşüncelerimle
satırlarıma devam ediyorum. Milano’ya gidip yapmanızı önereceğim iki özel
önerim var. Biri Scala’da opera izlemeniz. Diğeri İnter veya Milan maçını
izlemek için San Siro’ya gitmek.
Futbolun en önemli öğelerinden bir
taraftar ve stat. Taraftarlar, seyirciler yakın tarihlerde ortaya çıkmadı.
Antik döneminde yapılan dini törenlerinde, kötü ruhlardan arınma ayinleri ve
spor müsabakalarında kendilerine uygun şekilde tezahüratlarla eşlik ederlermiş.
O yıllarda bile başarılar kutlanır, başarısızlıklarda lanetlenirmiş. Her
dönemde yapılan spor müsabakalarında seyirciler olurmuş. Seyircileri organize
etmekle müsabakaları düzenleyenlerin göreviymiş. Örneğin MÖ 776 yılında yapılan
ilk olimpiyatlarda büyük miktarda toprak yarış pistinin etrafına yığılarak
seyircilerin yarışları rahat izlemesi için tribün şekli verilmiş. Roma
döneminde gladyatör dövüşleri ve araba yarışları için büyük arenalar inşaa
edilmiş bunlardan biri imparator Titus tarafından tasarlanan MS 70 yılında
faaliyete giren ünlü Roma Colleseum. Bir keresinde düzenlenen araba yarışında
Circus Maximus 350.000 bin kişiye konukluk etmiş fakat yarış bitimi sonrasında
çıkan olaylarda binlerce insan hayatını yitirmiş. Modern stadlar 20. yüzyılda
yapılmaya başlandı ama seyirciler ilk ve ortaçağda Avrupa’nın değişik
ülkelerinde düzenlenen şövalye turnuvalarında veya başka spor etkinliklerinde
bulunmuşlar. Örneğin Portoise kasabasında düzenlenen şövalye turnuvasını 2000
bin kadar seyirci izlemiş. Bu dönemlerde göze çarpan seyircilerin iki gruplara
ayrılması, bir tarafta asaletli ve zengin seyirciler; diğer tarafta halkın alt
tabakasından fakirler. Bazen bu alt tabakadan olan seyirciler zengin
seyircileri rahatsız ettiğinden müsabakalara alınmazlarmış, bu 19.yüzyılın
sonları ve 20.yüzyılın başlarına kadar kısmen sürmüş.
Gelelim San Siro stadına. Milanonun
iki ünlü takımı stada farklı isimler ile sahip çıkıyor. AC Milan San Siro,
İnter ise Guiseppe Meazza adını kullanmakta. UEFA'nın stadyum kriterlerine göre
5 yıldızlı bir stadyum, kapasitesi 80.000'dir.İnşaatı 1925'te başlamış, 1926'da
açılmış ve açılış maçınca Internazionale Milano, AC Milan'ı 6-3 yenmiştir. 1947
yılında İnter de burayı kullanmaya başladı. 1955 yılında 100.000'e kadar
çıkarılan kapasite, daha sonra düşürülmüştür.
Bu sezon İtalya'nın en kuvvetli takımı
Juventus olsa da Milan popularitesi ile her zaman heyecan veriyor. 3 Şubatta
gittiğimiz maçın bir özelliği de Milan’nın flash transferi 19 milyon euro’luk
Balotelli’nin ilk maçına çıkacak olmasıydı. Sabahtan gidip pasaportlarımızı
ibraz ederek biletlerimiz adımıza aldık.
Akşamüzeri metro ile Lotto
istasyonunda inip bizim besleme tabir ettiğimiz otobüs ile 3-4 dakikalık bir yolculukla
maçtan 1.5 saat önce San Siro’ya ulaştık. Maça giderken metroda Milan formalı
taraftarların tavrında, bizimkilerden farkı yok. Stadyum dışı manzara belli
açılardan Türkiye’deki stadyum dışı manzaralarını andırsa da kimi farklılıklar
da vardı. Öncelikle, stadın etrafı bildiğiniz minibüsten satış yapan
büfecilerle dolu. Tabiki sucuk – ekmek, köfte bulamıyoruz. Pizza, piadina,
sosisli sandviçler dolu. Kola ve bira ise şişe veya kutudan açılıp kağıt veya
plastik bardakta veriliyor. Stad içindeki büfelerde kola, bira, kahve var.
Tuvaletlerdeki idrar kokusu ve pislik buradakilerden pek farklı değil (!). Stad
dışındaki bir diğer farklılık da; alenen korsan forma, atkı, bayrak satışı
yapan tezgâhların bulunması. Üstelik stadın hemen arkasında orijinal AC Milan
ürünleri satan “Milan
Shop” bulunmakta. Fakat hemen yanında onlarca farklı satıcı, 45
numaralı Balotelli formaları yüzlerce askılarda sallanmakta, Ronaldinho
formasından pembe Milan bayan taraftar atkısına kadar Milan ürünlerini
rahatlıkla satıyorlar. Böyle olunca imitasyon ürün satanlar ile kulübün
aralarında bir anlaşma var mı bilemiyorum. Zira aynı durumu Barcelona’nın Neu
Camp stadı çevresinde de gördüm.
Büfelerde 4 euroya panini, 3 euroya
pizza, 3 euroya bira satılıyor. Bir dilim pizza ve bira alıp karnımızı
doyuruyoruz. Maç başlamasına yaklaşık 45 dakika kala stada giriş yapıyoruz.
Oniki katlı çıkıştan döne döne tribün girişine varıyoruz. Bilet satışında
gördüğüm üzere turistlere ayrı bölüm ayırmışlar. Milan; 13 yaş altı ve 65 yaş
üzeri taraftarına yine ayrı bölüm oluşturmuş. Tribünlere geldiğimizde
yöneldiğinizde sahayı ve tribünleri görüp etkilenmemek gerçekten mümkün değil.
İnanılmaz dik olan tribünler, kusursuz bir halıyı andıran sahanın üzerine her
an çullanacakmış gibi bir neredeyse. Dört etrafı kapalı stad içinde oldukça
baskılı bir atmosfer yaratıyor. Kaf Sin Kaf atkımız ve formamız ile hatıra
fotoğrafımızı çektiriyoruz. Maç başlıyor. Milan maçın genelinde iyi değildi,
taraftar ilgisi de oldukça az görülüyor. 80 bin kişilik stada 35152 kişi vardı.
Milan yeni transfer Balotelli ile ilk yarı 1-0 öne geçmesine rağmen ikinci yarı
Udinesse golü bularak maçı 1-1’e getiriyor. Maç böyle bitecek derken 90+3’de
tartışmalı bir penaltı ve Balotellinin penaltıdan ikinci golü ile skor 2-1
oldu. Maçın yıldızı bence; ilk maçında 2 gol atıp, ayağına gelen neredeyse her
topta etkili olan Mario Balotelli, "gizli kahramanı" ise Stephan El
Shaarawy. Niang'ın da elinden geldiğince çabalaması gözlerden kaçmadı. Maç
bitip otele döndüğümüzde spor programını açtım. Tartışmalar bizimkilerden
farklı değil. Ne de olsa Akdenizli kanı.
Curva
Sud ve Milan – Inter Rekabeti
Biraz da tribünlerden bahsedelim.
Milan fanatikleri Curva Sud diye anılırlar, yani güney kale arkası tribünündeki
yer alıyorlar. Inter’liler maçlarında Curva North tribününde oturuyorlar.
İtalyan futbol jargonunda “curva”; eğri, kavis,viraj anlamındadır. Curva adı
olimpik ve koşu bandı olan stadlar da kale arkası tribünleri bir virajı
andırdığı için kale arkası tribünlerine bu adı veriliyor. Gerçi San Siro
köşeli, koşu bandı yok. Milan kale arkası Curva Sud cefakâr fanatikleri stada
grup grup alınıyordu. Bizdeki Karşıyaka Çarşı taraftarından faklı değiller;
cebindeki son parayı maç biletine veren, genelde cefa çeken, deplasman yapan
grup. Milan’nın Curva Sud taraftarı numaralı koltuklarda kasıla kasıl maç
izlemez, 90 dakika takımına destek olur. Tuttuğu takıma gönülde bağlı olan
curva kültürüne sahip bir tribündür. Özellikle ezeli rakipleri Inter ile
derbilerde spreyli pankartlar, sopalı pankartların yanı sıra atkı, forma ve
meşalelerle görsel showlar sergilerler. La Repubblica adlı İtalyan gazetesinin
araştırmasına göre Milan, İtalya'nın en çok taraftara sahip olan takımlarından
birisidir. Geçmişine bakacak olursak, Milan daha çok Güney İtalya'dan Milano'ya
göç eden işçi sınıfı ve ticaretle uğraşan kesimin takımıdır diyebiliriz. Inter
Milan'da ise daha zengin ve Milanolu olan orta sınıf taraftarlar daha fazladır.
İtalyan futbolunun en eski taraftar gruplarından biri olan Fossa dei Leoni,
Milan kökenlidir. Milan'ın şu anki en büyük taraftar grubu olan Brigate
Rossonere 1970'lerin ortalarından beri varlığını sürdürmektedir. Milan
taraftarları hiçbir zaman belirli bir siyasî görüşe sahip olmamalarına rağmen;
medya uzunca bir süre, taraftarların sol görüşlü olduğunu iddia etmiştir. Ancak
günümüzde takımı Berlusconi'nin satın almasıyla medyanın bu tavrı biraz
değişmiştir. Ocak 1995'te, bir Genoa taraftarı olan Vincenzo Spagnolo'nın bir
Milan taraftarı tarafından bıçaklanarak öldürülmesinden sonra, Genoa taraftarı tarafından
Milan'a büyük bir nefret beslenmektedir. Ancak Milan ve Inter takımları
arasında oynanan her Serie A maçına “Derby
della Madonnina” adı verilir. Bu ad, Milano’nun meşhur Duomo katedralinin
tepesinde bulunan ve şehri koruduğuna inanılan altın Meryem Ana heykeli
nedeniyle almaktadır. Milan taraftarları çoğunlukla, maç başladıktan sonra
komik ama bazen de saldırgan mesajlar içeren pankartlar açarlar. Çoklukla
açtıkları pankart “Asla Kazanamayacaksın” kareyografisi ile Inter’in Avrupa
başarısızlıklarına atıf yaparlar. Ayrıca çok sık meşalede yakarlar. Çoğunlukla
tehlike yaratan bu meşaleler, 12 Nisan 2005'te oynanan 2004-2005 sezonu
Şampiyonlar Ligi çeyrek final, ikinci ayak maçında Inter tribünlerden atılan
bir meşale ile Milan kalecisi Dida'nın omzuna isabet etmiş ve maç iptal
edilmiştir.
Sonuçta futbol saha içi ve dışı ile
dünyanın her yerinde aynı. Bir top 22 futbolcu hakem üçlüsü, stad ve taraftar.
Taraftar... Futbolun ayrılmaz parçası, tribünlerin adeta dekorasyonu ve en
önemli unsurlarından biri. Çünkü futbol takımlarını yaşatan onlar. Ana
amaçları, tuttukları takımı kayıtsız şartsız desteklemek. Sonucunda da elde
edilen başarı ile mutlu olmak. Yeri geldiğinde de üzülmek. Ancak günümüz
dünyasında artık taraftar sadece taraftar değil. Taraftarlar artık müşteri veya
holigan kimlikleri ile de sahnedeler. Kelimelerimi Osman Aktaş’ın yazdığı
“Futbolun Romantik Çocukları” kitabından satırlarla bitirmek istiyorum;
“Taraftarı olduğunuz kulübün bireyi olmak yerine taraftarı olarak kalıp
gözlerinizi bazı şeylere kapatarak çok sevdiğiniz futbol takımını zenginlerin
tatmin aracı olarak kullanmasına göz yummayın. Yanınızda bir kadın otururken
hakemin annesine, rakip futbolcunun ailesine küfretmeyin, Televizyonda futbol
programı diye yayınlanan magazin programlarına ve futbol dışında her şeyi
konuşabilen çığırtkanlara prim tanımaya devam etmeyin. Küfrü abartarak
arttırdığınız için tribünde futbolu seven güzel bir kadınla göz göze gelme ve
belki de tanışma şansını kaybetmeyin. Bu spora bakışınız ilk kez bir stadyumun
merdivenlerinden çıkıp yeşil sahayı gören çocuğun heyecanı kadar özel ve
mutluluğu kadar masum kalabilsin”.
Yorumlar