SAN SİRO’DA KAF SİN KAF ATKISI



Karşıyakamızın yılan hikayesine dönen stadı hala oraya mı yapılsın buraya mı? Kayıkçı kavgası sürüyor. Yıllar geçiyor. Bugün itibariyle ihale bitti. Top yüklenici firma, belediyeler ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığında. Yalı tesilerimizin olduğu yere 15.000 Kişilik bir stad yapılacak gibi görünüyor.


2012 Yılının Şubat ayının başında hem zor geçen son 2 ayı biraz unutmak, biraz da yeni yerler görmek üzere İtalya Milano’ya kısa bir gezi yaptık. Tarihi kilisesi, moda merkezi olmasının yanı sıra dünyaca ünlü İnter ve Milan takımlarına ev sahipliği yapan Milano kenti görülmeye değer.




sayfamdan,

sayfasından ulaşabilirsiniz.


Geçtiğimiz aylarda İZVAK Başkanı Tuğrul Yemişçi bir toplantı düzenleyip İzmir deki futbol kulüp başkanlarını yanına alarak bir açıklama yaptı. İzmir’de Karşıyaka Yalı tesislerine bir, Buca Kaynaklar tarafına bir olmak üzere iki stad istediler. Ayrıca Atatürk ve Alsancak statlarını rehabilite etmekten söz etti. Malum Karşıyaka Örnekköy’de Karşıyaka Belediyesinin belirlediği, İzmir Büyükşehir Belediyesinden onaylı, spor bakanının da hem fikir olduğu bir yer mevcut. Bana göre Örnekköy arazisi ne zaman temel atılacağını bilmesek de somut bir noktada. Benim gönlüm şahısa satılan ve spor arazisi olarak ayrılan çevre yolu yanı, metro çıkışına yakın Mavişehir’deki araziden yana. Karşıyaka yalı tesislerine stad yılların özlemi. Ancak artık burası bir stadı ve bu stada gelecek taraftarları karşılayabilecek konumdan uzaklaştı. Burasının restore edilerek voleybol ve futbolda altyapıların hizmetine sunulmalı. Tenis ve yelkenin merkezi olmalı. İdari bina ise 2-3 katla lokaliyle, idari binası ve müzesi ile yenilenmeli. Velhasıl ben dahil herkesin bir fikri her çevrenin bol polemiği var. Bu polemikleri ve gelişmelere ilginiz varsa sizleri gazete ve görsel medya ile baş başa bırakıp Milano San Siro üzerine izlenim ve düşüncelerimle satırlarıma devam ediyorum. Milano’ya gidip yapmanızı önereceğim iki özel önerim var. Biri Scala’da opera izlemeniz. Diğeri İnter veya Milan maçını izlemek için San Siro’ya gitmek.




Futbolun en önemli öğelerinden bir taraftar ve stat. Taraftarlar, seyirciler yakın tarihlerde ortaya çıkmadı. Antik döneminde yapılan dini törenlerinde, kötü ruhlardan arınma ayinleri ve spor müsabakalarında kendilerine uygun şekilde tezahüratlarla eşlik ederlermiş. O yıllarda bile başarılar kutlanır, başarısızlıklarda lanetlenirmiş. Her dönemde yapılan spor müsabakalarında seyirciler olurmuş. Seyircileri organize etmekle müsabakaları düzenleyenlerin göreviymiş. Örneğin MÖ 776 yılında yapılan ilk olimpiyatlarda büyük miktarda toprak yarış pistinin etrafına yığılarak seyircilerin yarışları rahat izlemesi için tribün şekli verilmiş. Roma döneminde gladyatör dövüşleri ve araba yarışları için büyük arenalar inşaa edilmiş bunlardan biri imparator Titus tarafından tasarlanan MS 70 yılında faaliyete giren ünlü Roma Colleseum. Bir keresinde düzenlenen araba yarışında Circus Maximus 350.000 bin kişiye konukluk etmiş fakat yarış bitimi sonrasında çıkan olaylarda binlerce insan hayatını yitirmiş. Modern stadlar 20. yüzyılda yapılmaya başlandı ama seyirciler ilk ve ortaçağda Avrupa’nın değişik ülkelerinde düzenlenen şövalye turnuvalarında veya başka spor etkinliklerinde bulunmuşlar. Örneğin Portoise kasabasında düzenlenen şövalye turnuvasını 2000 bin kadar seyirci izlemiş. Bu dönemlerde göze çarpan seyircilerin iki gruplara ayrılması, bir tarafta asaletli ve zengin seyirciler; diğer tarafta halkın alt tabakasından fakirler. Bazen bu alt tabakadan olan seyirciler zengin seyircileri rahatsız ettiğinden müsabakalara alınmazlarmış, bu 19.yüzyılın sonları ve 20.yüzyılın başlarına kadar kısmen sürmüş.



Gelelim San Siro stadına. Milanonun iki ünlü takımı stada farklı isimler ile sahip çıkıyor. AC Milan San Siro, İnter ise Guiseppe Meazza adını kullanmakta. UEFA'nın stadyum kriterlerine göre 5 yıldızlı bir stadyum, kapasitesi 80.000'dir.İnşaatı 1925'te başlamış, 1926'da açılmış ve açılış maçınca Internazionale Milano, AC Milan'ı 6-3 yenmiştir. 1947 yılında İnter de burayı kullanmaya başladı. 1955 yılında 100.000'e kadar çıkarılan kapasite, daha sonra düşürülmüştür. 



Bu sezon İtalya'nın en kuvvetli takımı Juventus olsa da Milan popularitesi ile her zaman heyecan veriyor. 3 Şubatta gittiğimiz maçın bir özelliği de Milan’nın flash transferi 19 milyon euro’luk Balotelli’nin ilk maçına çıkacak olmasıydı. Sabahtan gidip pasaportlarımızı ibraz ederek biletlerimiz adımıza aldık. 






Akşamüzeri metro ile Lotto istasyonunda inip bizim besleme tabir ettiğimiz otobüs ile 3-4 dakikalık bir yolculukla maçtan 1.5 saat önce San Siro’ya ulaştık. Maça giderken metroda Milan formalı taraftarların tavrında, bizimkilerden farkı yok. Stadyum dışı manzara belli açılardan Türkiye’deki stadyum dışı manzaralarını andırsa da kimi farklılıklar da vardı. Öncelikle, stadın etrafı bildiğiniz minibüsten satış yapan büfecilerle dolu. Tabiki sucuk – ekmek, köfte bulamıyoruz. Pizza, piadina, sosisli sandviçler dolu. Kola ve bira ise şişe veya kutudan açılıp kağıt veya plastik bardakta veriliyor. Stad içindeki büfelerde kola, bira, kahve var. Tuvaletlerdeki idrar kokusu ve pislik buradakilerden pek farklı değil (!). Stad dışındaki bir diğer farklılık da; alenen korsan forma, atkı, bayrak satışı yapan tezgâhların bulunması. Üstelik stadın hemen arkasında orijinal AC Milan ürünleri satan “Milan Shop” bulunmakta. Fakat hemen yanında onlarca farklı satıcı, 45 numaralı Balotelli formaları yüzlerce askılarda sallanmakta, Ronaldinho formasından pembe Milan bayan taraftar atkısına kadar Milan ürünlerini rahatlıkla satıyorlar. Böyle olunca imitasyon ürün satanlar ile kulübün aralarında bir anlaşma var mı bilemiyorum. Zira aynı durumu Barcelona’nın Neu Camp stadı çevresinde de gördüm.









Büfelerde 4 euroya panini, 3 euroya pizza, 3 euroya bira satılıyor. Bir dilim pizza ve bira alıp karnımızı doyuruyoruz. Maç başlamasına yaklaşık 45 dakika kala stada giriş yapıyoruz. Oniki katlı çıkıştan döne döne tribün girişine varıyoruz. Bilet satışında gördüğüm üzere turistlere ayrı bölüm ayırmışlar. Milan; 13 yaş altı ve 65 yaş üzeri taraftarına yine ayrı bölüm oluşturmuş. Tribünlere geldiğimizde yöneldiğinizde sahayı ve tribünleri görüp etkilenmemek gerçekten mümkün değil. İnanılmaz dik olan tribünler, kusursuz bir halıyı andıran sahanın üzerine her an çullanacakmış gibi bir neredeyse. Dört etrafı kapalı stad içinde oldukça baskılı bir atmosfer yaratıyor. Kaf Sin Kaf atkımız ve formamız ile hatıra fotoğrafımızı çektiriyoruz. Maç başlıyor. Milan maçın genelinde iyi değildi, taraftar ilgisi de oldukça az görülüyor. 80 bin kişilik stada 35152 kişi vardı. Milan yeni transfer Balotelli ile ilk yarı 1-0 öne geçmesine rağmen ikinci yarı Udinesse golü bularak maçı 1-1’e getiriyor. Maç böyle bitecek derken 90+3’de tartışmalı bir penaltı ve Balotellinin penaltıdan ikinci golü ile skor 2-1 oldu. Maçın yıldızı bence; ilk maçında 2 gol atıp, ayağına gelen neredeyse her topta etkili olan Mario Balotelli, "gizli kahramanı" ise Stephan El Shaarawy. Niang'ın da elinden geldiğince çabalaması gözlerden kaçmadı. Maç bitip otele döndüğümüzde spor programını açtım. Tartışmalar bizimkilerden farklı değil. Ne de olsa Akdenizli kanı.






Curva Sud ve Milan – Inter Rekabeti



Biraz da tribünlerden bahsedelim. Milan fanatikleri Curva Sud diye anılırlar, yani güney kale arkası tribünündeki yer alıyorlar. Inter’liler maçlarında Curva North tribününde oturuyorlar. İtalyan futbol jargonunda “curva”; eğri, kavis,viraj anlamındadır. Curva adı olimpik ve koşu bandı olan stadlar da kale arkası tribünleri bir virajı andırdığı için kale arkası tribünlerine bu adı veriliyor. Gerçi San Siro köşeli, koşu bandı yok. Milan kale arkası Curva Sud cefakâr fanatikleri stada grup grup alınıyordu. Bizdeki Karşıyaka Çarşı taraftarından faklı değiller; cebindeki son parayı maç biletine veren, genelde cefa çeken, deplasman yapan grup. Milan’nın Curva Sud taraftarı numaralı koltuklarda kasıla kasıl maç izlemez, 90 dakika takımına destek olur. Tuttuğu takıma gönülde bağlı olan curva kültürüne sahip bir tribündür. Özellikle ezeli rakipleri Inter ile derbilerde spreyli pankartlar, sopalı pankartların yanı sıra atkı, forma ve meşalelerle görsel showlar sergilerler. La Repubblica adlı İtalyan gazetesinin araştırmasına göre Milan, İtalya'nın en çok taraftara sahip olan takımlarından birisidir. Geçmişine bakacak olursak, Milan daha çok Güney İtalya'dan Milano'ya göç eden işçi sınıfı ve ticaretle uğraşan kesimin takımıdır diyebiliriz. Inter Milan'da ise daha zengin ve Milanolu olan orta sınıf taraftarlar daha fazladır. İtalyan futbolunun en eski taraftar gruplarından biri olan Fossa dei Leoni, Milan kökenlidir. Milan'ın şu anki en büyük taraftar grubu olan Brigate Rossonere 1970'lerin ortalarından beri varlığını sürdürmektedir. Milan taraftarları hiçbir zaman belirli bir siyasî görüşe sahip olmamalarına rağmen; medya uzunca bir süre, taraftarların sol görüşlü olduğunu iddia etmiştir. Ancak günümüzde takımı Berlusconi'nin satın almasıyla medyanın bu tavrı biraz değişmiştir. Ocak 1995'te, bir Genoa taraftarı olan Vincenzo Spagnolo'nın bir Milan taraftarı tarafından bıçaklanarak öldürülmesinden sonra, Genoa taraftarı tarafından Milan'a büyük bir nefret beslenmektedir. Ancak Milan ve Inter takımları arasında oynanan her Serie A maçına “Derby della Madonnina” adı verilir. Bu ad, Milano’nun meşhur Duomo katedralinin tepesinde bulunan ve şehri koruduğuna inanılan altın Meryem Ana heykeli nedeniyle almaktadır. Milan taraftarları çoğunlukla, maç başladıktan sonra komik ama bazen de saldırgan mesajlar içeren pankartlar açarlar. Çoklukla açtıkları pankart “Asla Kazanamayacaksın” kareyografisi ile Inter’in Avrupa başarısızlıklarına atıf yaparlar. Ayrıca çok sık meşalede yakarlar. Çoğunlukla tehlike yaratan bu meşaleler, 12 Nisan 2005'te oynanan 2004-2005 sezonu Şampiyonlar Ligi çeyrek final, ikinci ayak maçında Inter tribünlerden atılan bir meşale ile Milan kalecisi Dida'nın omzuna isabet etmiş ve maç iptal edilmiştir.



Sonuçta futbol saha içi ve dışı ile dünyanın her yerinde aynı. Bir top 22 futbolcu hakem üçlüsü, stad ve taraftar. Taraftar... Futbolun ayrılmaz parçası, tribünlerin adeta dekorasyonu ve en önemli unsurlarından biri. Çünkü futbol takımlarını yaşatan onlar. Ana amaçları, tuttukları takımı kayıtsız şartsız desteklemek. Sonucunda da elde edilen başarı ile mutlu olmak. Yeri geldiğinde de üzülmek. Ancak günümüz dünyasında artık taraftar sadece taraftar değil. Taraftarlar artık müşteri veya holigan kimlikleri ile de sahnedeler. Kelimelerimi Osman Aktaş’ın yazdığı “Futbolun Romantik Çocukları” kitabından satırlarla bitirmek istiyorum; “Taraftarı olduğunuz kulübün bireyi olmak yerine taraftarı olarak kalıp gözlerinizi bazı şeylere kapatarak çok sevdiğiniz futbol takımını zenginlerin tatmin aracı olarak kullanmasına göz yummayın. Yanınızda bir kadın otururken hakemin annesine, rakip futbolcunun ailesine küfretmeyin, Televizyonda futbol programı diye yayınlanan magazin programlarına ve futbol dışında her şeyi konuşabilen çığırtkanlara prim tanımaya devam etmeyin. Küfrü abartarak arttırdığınız için tribünde futbolu seven güzel bir kadınla göz göze gelme ve belki de tanışma şansını kaybetmeyin. Bu spora bakışınız ilk kez bir stadyumun merdivenlerinden çıkıp yeşil sahayı gören çocuğun heyecanı kadar özel ve mutluluğu kadar masum kalabilsin”.

Yorumlar

Popüler Yayınlar