Atatürk Ve Çağdaşlık


ATATÜRK VE ÇAĞDAŞLIK
(9 Kasım 2007 Akşam Ege Gazetesindeki "Ziraatçi Gözü İle" köşemden)

Yarın Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılıp ebediyete uğurladığımız 10 Kasım. Dün olduğu gibi bu günde Mustafa Kemal'in yaktığı meşale Türk ulusunun önünü aydınlatmaya devam ediyor. Kanımca 10 Kasımlarda O’nun gösterdiği hedeflere yani Çağdaş Uygarlık yolunda ne kadar yol aldığımızı, devrimlerine ne kadar sahip çıktığımızı sorgulayacağımız bir gün olmalıdır.

Önce Atatürk’ün belirttiği çağdaşlaşma kavramına bakalım. Çağdaşlaşma; içinde bulunulan çağın gereklerini anlamak, bunları benimsemek ve topluma hem anlayış hem de kurumlar açısından o çağın gerektirdiği yaşam biçimine geçirebilmektir. Bir ülkenin, bir ulusun çağdaş olup olmadığını da yaşadığı çağın uygarlık düzeyine yakınlığı ile değerlendirilir. Atatürk’e göre “Türk toplumunda çağdaşlaşmayı bir yaşam davası, bir yaşam savaşı olarak görüyorlar. Yapmakta olduğumuz devrimlerin amacı, Türkiye Cumhuriyeti halkını, bütünüyle çağdaş ve bütün anlam, biçim ve görünüşleriyle uygar bir toplum haline eriştirmektir” diye tanımlarken, “Uygarlık” tan da ne anladığını şöyle ifade etmiştir; “Uygarlığı kültürden ayırmak güçtür, gereksizdir. Bu nedenle, kültürden ne anladığımı söyleyeyim. Kültür bir toplumun devlet hayatında fikir hayatında yani bilim ve güzel sanatlarda, iktisadi hayatta, yani tarımda ticarette, zanaatta; kara, deniz ve hava ulaşımında yapabileceği şeylerin bileşkesidir… Bir milletin uygarlığı dendiği zaman kültür adı altında saydığım bu üç tür faaliyetin bileşkesinden başka bir şey olmayacağını sanırım”.

Kuşkusuz Atatürk, kendinden sonra karşılaşılacak her sorunu önceden bilen ve bunlara karşı sağlığında çözüm yolları gösteren bir kahin değildi. Atatürkçü düşünce ve çağdaşlık da bir doktrin bir dogma da değildir. Çeşitli düşünce akımlarının kendine özgü bir sentezidir. Bu sentez, Türk Toplumu’nun özelliklerini ve gerçeklerini dikkate alan; bilimin ve aklın egemenliğini amaçlar. Atatürk ilkeleri ve bu ilkeleri yaşama geçirmek için yapılan Atatürk devrimleri birer araçtır; bu araçlarla ulaşılmak istenilen amaç çağdaşlaşmadır. Atatürk`ün sözlüğünde ve 10. Yıl Söylevinde çağdaşlaşma, "Muasır medeniyet" denilerek, bugünkü dille "Çağdaş uygarlık" sözcükleriyle dile getirilir.

Atatürkçü çağdaşlaşma ve düşünce sistemi içinde eğitim; “yaşamda en gerçek yol göstericinin bilim olduğu”nu esas alır. O nedenle Atatürk eğitim politikasını oluştururken akıl ve bilimi esas almıştır. Maarifin Milli Mücadele kadar önemli olduğunu belirten Mustafa Kemal Paşa 15 Temmuz 1921’de Ankara’da Maarif Kongresini gerçekleştirdi. Bu gün hala eğitimde bir çok yollar aranıyor. Atatürk ulusal eğitimin yaygınlaşması için; eğitime ve öğretmenlere çok işin düştüğünü belirterek 24 Mart 1923 günü Kütahya lisesinde yaptığı konuşmada şunları söylemiştir; “Toplumumuzu gerçeğe ve mutluluğa eriştirmek için iki orduya gerek vardır. Biri, vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri ulusun geleceğini yoğuran irfan ordusu”.

Eğitimin temel görevinin devletin varlığını sürdürmek olduğunu bilen Atatürk, 27 Ekim 1922 günü yaptığı konuşmada “çocuklarımıza ve gençlerimize vereceğimiz öğrenimin sınırı ne olursa olsun onlara temel olarak şunları öğreteceğiz: 1) Ulusuna 2) Türkiye devletine 3) Türkiye büyük millet meclisine düşman olanlarla savaşma gereği”. Atatürk ün eğitimle ilgili düşünce ve görüşleri incelendiğinde bu günden daha modernd olduğu görülecektir.Ulu Önder’in eğitimde bize yol gösteren ilkeleri şunlardır: Eğitimimiz ulusal olmalıdır, bilimsel olmalıdır, uygulamalı olmalıdır, karma olmalıdır ve laik olmalıdır.

Sonuç olarak Türkiye Cumhuriyeti, çağdaş ve uygarlık yolunda emin adımlarla ilerliyor. Her ne kadar, cumhuriyeti içine sindiremeyen ve çağdaşlığı çağdışı olarak nitelendirenler, bölücüler, iç ve dış güçler tekerin önüne taş koymaya çalışsalar da, güçleri yetmedi ve yetmeyecektir.

Yorumlar

Popüler Yayınlar